20080906

break'n'chill Sessions

break'n'chill Sessions

Locus Solus'ta gerçekleşmiş 6 ( Mayıs sonunda paylaştığım liste de dahil edildiğinde 7) break'n'chill gecesine ait şarkılar, yeniden mikserden geçti ve "break'n'chill Sessions" ortaya çıktı. Kaliteli müziğin Türkiye'de yeniden tanımlanabilmesine yardımcı olabilmek ve bu müzikleri daha çok kişiye ulaştırabilmek amacıyla paylaşılan bu mikslenmiş derleme serisi kulaklarınızla buluşmayı ve size en keyifli anları yaşatmayı bekliyor.

break'n'chill'in açılımı, içindeki müziklerin açılımıyla aynı. break'ler, brokenbeat ve chill-out / lounge müziklerini de içermesi bu terimi oluşturmuş gibi görünebilir. Oysa kastedilen açılım, hayata doğru bir açılım, yani break'n'chill'i hayatın içerisindeyken rahatlamak, uyumu yakalamak, mevsime / keyfe göre serinlemek ya da ısınmak, kendini müziğin ve şarkıların akışına bırakmak üzere bir köşesi olmayan "kırılma noktası" diye tanımlamak daha doğru.

break'n'chill sesleri, ne tamamen ambiyans odaklı, ne sürekli sert ritmlerle üzerinize baskı uygulayacak, ne de asansör müziği olarak tanımlanabilecek sığ müziklerden. Bu seriyi sadece bir türe ait olarak etiketlemek imkansız, çünkü geçmişi, bugünü ve şu anda yetenekli ellerce cesurca oluşturulmakta olan geleceği bir olarak ele almadan müziği bir bütün olarak anlatabilmenin de imkansızlığının bilincinde derlendi her bir Session. Jazz olmadan hip-hop eksik kalır. Elektronik ritmler, sentezlenmiş sesler olmadan, enstrümanların sınırları yeniden tanımlanmadan nu-jazz, hala keşfedilmeyi bekler. Eski/yeni kayıtlardan alınan samplelar kesilmeden, yeniden biçimlendirilmeden elektronik müziğin ruhsuz ve mekanik yapısından kurtulması zorlaşır. Funk ve rare groove'lar olmadan dans müziği aynı ritmik dijital yapılara takılır kalır, günümüzde birazcık da olsa dikkatli kulakların farkedeceği üzere. Bossa nova olmadan, jazzdan türeyen daha rahat dinlenebilir formlardan birisi, belki de en sakini, en mutlu edeni, zaman zaman en melankoliği bizlerden uzak kalır. Bunların her biri beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkabilir break'n'chill miksleri müzik çalarınızdan kulağınıza, oradan da beyninize ve en son durakta ruhunuza yol alırken.

Toplamda 13 saat süren bu benzersiz seride, elektronik müziğin çoğunlukla arka planda, sizlerden uzakta duran/tutulan en iyi şarkılarından bazıları derlenmiş durumda. Birkaç klasiği ve yeniden yorumlanmış şarkıyı da unutmamak gerekli elbette. Gözünüzü kapattığınızda dünyanın (ya da evrenin) pek çok yerine sürüklenmek size kalmış. Bu güçlü "müzik görselliği", içerdiği pek çok şarkının sinematik olarak tanımlanmasının nedeni. Ayrıca birkaç film müziği bestecesinin seride yer alan şarkıları da bu alanda son vurguyu oluşturmaya yardımcı olmaya hazırdır.

Break'n'chill, ne yazık ki Ankara'nın, hatta Türkiye'nin sesini pek taşıyamıyor. Norveç, İngiltere, Amerika, Fransa, Macaristan, İtalya, Avusturya, Brezilya, Almanya, Polonya... Bütün bu ülkelerden gelen sesler bir yerlerde yer alıyor break'n'chill içerisinde, ama sayılı konuk sanatçı hariç Türkiye'den kimse yok kendimizi evimizde hissettirebilecek, çünkü Türkiye'de bu müzikleri yapabilenler de yok denecek kadar az, en iyi ihtimalle bile. Ve belki de bu nedenlerle, bu derleme çalışması Türkiye'de kendi alanında yapılmış ilk ve tek derleme serisi. IEF daha iyisini yapana kadar, en iyisi de bu olarak kalacaktır büyük ihtimal.

Jazz, hip-hop, nu-jazz veya downtempo severler zaten seriye hemen ısınacaklardır. Müziksiz yapamayanlar, müzikte zeka ve kişilik arayanlar, sadık dinleyiciler ya da müzisyenler de eminim uzunca bir süre bu seriyi ellerinin altında ya da mp3 çalarlarında dikkatle tutacaklar ve daha fazlasını arayacaklar :) Pek çok tarzda, gün içerisinde herhangi bir anda size eşlik edebilecek müziklerin yeniden tanımlanmasına hazır olun.

Ve zihninizi tazeleyin ;)


--*--*--*--*--*--*--

Dinlemek için:

Dosyaların rapidshare listesi: http://rapidshare.com/users/X3STQW

* Session One
* Session Two
* Session Three
* Session Four
* Session Five
* Session Six
* Session 0


--*--*--*--*--*--*--

Session'lar hakkında:

Hiçbir session'ı tasarlarken kafamda o listeye ait özel bir konsept yoktu, sonuçlar bazen 1 haftaya varan süreçler boyunca ufak ufak fikirlerin bir araya getirilmesiydi, bazen çok daha kısıtlı zamanda çıtayı kendimce yükseltebilme çabalarıydı. Şimdi dinlerken, biraz daha büyüyüp serpildiklerini görüp her listenin kişiliğini yorumlayabilmeye başlıyorum:

Session One : Dünyaya hoşgeldin yeni çocuk! Çoğunlukla günümüzden besleneceksin, zamanla öğrenmeye devam edeceksin. Damarlarında serin bir ürperti ( chill:) ) dolaşıyor, kulaklarını da daha en baştan beklenmedik yerlerden gelecek uyumlu tınılara açmışsın.

Session Two : Elektro/"akustik" hareketler bunlar. bir ara uyaklı, bir ara damardan funky. akustik derken bazen de folklorik öğreleri kastetmek gerek, ve arada sırada bizi teknolojinin ve tüketimin kıskaçlarında tutan modern dünyayı eleştirebilmek.

Session Three : "rare groove" tınıları üsse sızmaya başlar, ambiyans ve büyülü vokaller "biz de sizi bekliyorduk" diyerek beklenmedik sevgi dolu bir karşılama gerçekleştirir. Herkes hayatından en az eskisi kadar memnundur.

Session Four : Ben de sizi seviyorum canlar :) Bazen öyle anlar gelir ki, şarkılar sizi dünyadan koparabilir. Karşı koyamayacaksanız, oksijeni verip tepkimeyi başlatmayın. Anahtar kelimeler: gün -dönümü-, açık -fikirler-, -bir- sehayat, kumsalda -samba-, yükseklerde -sürüş-, -taşdan- sokaklar, -kesirlere- bölünmek, var -olabilmek- ve -mutlak- galibiyet!

Session Five : Geceyle beraber bünyeye alınmalı ve beşinci kata çıkılmalı. Sakin ve sessiz olmak gerek, aralardaki bazı odalar çeşitli müzik deneyleri yapma amaçlı kullanılıyor. şşşhhh... Hayatta kalabilmeniz için bir tüyo: Çıkış kapısı yağmur ormanlarına açılır.

Session Six : Dub dub dub... bossa bossa nova... hip trip hop... easy down tempo... kültürler arası esintiler... bir dünya ses... hey! ben bu şarkıyı biliyordum! Işıkları kapatmadan son bir kere kovboymuşçasına dans etmek gerekli, yoksa ışıkları kapayıp mı dans etsek?

Session 0 : Eminim ki buradaki şarkılarla yanlış bir yere varamazsınız. Zaten bu nedenle şarkılar bu ilk miks listesi oluşumunda yer aldılar. "Chill-out'un kökleri break'n'chill topraklarına uzanır ve en özen gerektiren, ve seyretmesi en keyifli sesler kendinden emin bir şekilde gün ışığına kavuşur."

--*--*--*--*--*--*--

Ve bazı ayrıntılar:

=> mp3'leri 128 kbps kalitesinde yayınlıyorum, çünkü amacım sadece sizleri bu müziklerin varlığından haberdar etmek, kulakları ve gözleri açabilmek. kalite gerektiren durumlarda, lütfen kaliteyi kendiniz arayıp bulun, mümkünse gidip albümleri satın alın, sanatçıların konserlerini takip edin, vs. Şarkı listelerini açık olarak yayınlamamaın sebebi de benzer denilebilir, başta size belki pek anlam ifade etmeyecek olan isimleri sıralamam, bence ilgiden çok ilgisizliği beraberinde getirecekti.

=> bütün session'lar canlı olarak, hardware mikser ve cue için kullanabileceğim bir kulaklık çıkışı olmadan, sadece bir bilgisayar, fare ve bir çift hoperlör yardımıyla kaydedilmiştir. DJ'likle az çok uğraşanlar bunun ne kadar zorlayıcı ve sınırlayıcı olduğunu tahmin edebilir. Ayrıca setlerin içerisinde 70 bpm'den 130 bpm'e kadar şarkılar bulunmakta, bu da alışık olunan "ritmleri kesiştirip" bir şarkının sesini kısıp diğerinin sesini açmak, birkaç efekt eklemek, eq'larla rahat rahat oynamak olanağını insanın elinden çoğunlukla alıyor. Ama getirdiği çok daha önemli bir şey var: "Her şarkıda kendine has bir kişilik". Özel olarak mikslenmek için, basit melodilerle yazılmış şarkılar değiller, canlılar, konuşuyorlar. Bu seride tek yaptığım cümleleri bir araya getirip bir seansla bir paragraf oluşturmaya çalışmak

=> Hiçbir şarkı listelerde iki kere yer almamıştır (başlangıç şarkısı istisnadır, flyer'da vurgulanan "spy music" teması, bir İtalyan film bestecisinin şarkısı olan ilgili şarkı liste başladığı anda dikkat çekebilmeliydi. ). Hiçbir session'da bir sanatçıya ait iki şarkı yer almamıştır.

=> İstatistiklere bakılırsa:
toplam süre: 12 saat 53 dakika 32 saniye
toplam şarkı sayısı: 163
en çok yer bulan plak şirketi : Ninja Tune ( 30 şarkı, genelde listenin son kısımlarında yer almışlar.)


--*--*--*--*--*--*--

Son Sözler:

Lafın gelişi "son sözler" başlığını atmayı uygun gördüm. Blogumdaki yeni sezon temizliği (taglerin düzenlenmesi, linklerin elden geçirilmesi vs) ardından elbette yeni içerik planlarım da bulunmaktadır.

Yukarda yazılanlar, break'n'chill Sessions'ın ana mekanı olma özelliği taşıdığından, blogdaki diğer içerik / anlatım diliyle biraz farklılık göstermektedir :)

break'n'chill sessions hakkında paylaşmak, yorumlamak, sormak istedikleriniz olursa çekinmeyin, üst kısımda ismimin altında yazan e-mail adresimden bana ulaşın.

20080824

Lounge 102 - The Birthday '08

( Uzun metni okumadan özeti daha rahat alabilmeniz amacıyla önemli yerleri kalın ve italik yaptım:) )

13 Ağustos'u 14 Ağustos'a bağlayan gecede, e-posta kutumda, her hafta olduğu gibi, le cool istanbul rehberi beni bekliyordu. (http://lecool.com/istanbul, abone olmanızı öneririm.) Konserler, tiyatrolar, sinemalar arasında bir sonraki haftanın etkinlikleri arasında gezinirken, Pazar günü gerçekleşecek bir festival hemen dikkatimi çekti: Lounge 102 The Birthday. "Chill Out sonrasında gelen yoğun talebe dayanamayan Lounge 102 yazın son festivalini takdim ederek doğumgününü dinleyicileriyle kutluyor. " Ardından yazılan isimler ise, Sebastien Tellier, Nouvelle Vague, Figli di Madre Ignota ve dZihan & Kamien (!). İstanbul, beni çağırıyordu bu sefer, ben onu değil :)

Ertesi gün, beklenmedik bir şekilde yoğun bir programın arasında İstanbul için bir plan oluşturmaya çalışıyordum. İçten içe biliyordum ki, her ne olursa olsun "orada" olacaktım, bulunduğum yerin keyfini çıkaracaktım. Herkesin şehir dışına çıktığı tarihlerde, beklediğim programı oluşturmam pek kolay görünmüyordu açıkçası. Yapılamayanlar olacaktı, ama yapılacaklar yeterdi, gerisi zaten gelirdi :) Perşembe akşamki break'n'chill listeme hemen zevkle Nouvelle Vague ve dZihan & Kamien'i de dahil ettim. Cuma günü hem festival biletimi, hem yolculuk biletimi almıştım. Tek geri dönüş, İstanbul'dan Ankara'ya olacaktı. Yolculuğa çıkmadan ipod'umda gerekili boş yerleri açıp, yol boyunca "festival hazırlığı" yapmak da yolculuk sürecini ilgi çekici kılıyordu benim için :D

Bu doğumgünü kutlama amaçlı etkinliğine festival demek biraz "overrated" görünebilir. Tek bir akşam, girişte Lounge 102 All Stars'la downtempo/lounge şarkılar, ardından 3 sanatçı ve dZihan & Kamien'den dj performansı. dZihan & Kamien'in orkestrayla gelecğini umarken, DJ Set'leriyle karşılaşacağımı Cumartesi akşamı öğrenmiştim. Etkinliğin boyutunu düşündükçe, dZihan & Kamien'e "Live" sıfatını eklemenin zor olacağını baştan tahmin ediyordum sanırım, o yüzden bu haberin beni çok etkilemesine izin vermedim. Nouvelle Vague, öncesinde İstanbul'a gelen ve izleyemediğime üzüldüğüm isimlerdendi, ve bu konserde sahneye çıkacak isimler arasında beni en çok heyecanlandıran gruptu. Sebastien Tellier'in bu sene gerçekleşmiş Chillout Festival'e (lounge fm'in en önde gelen etkinliği) katılacağı söylenmişti, ancak o festivalde Sebastien konsere çık(a)mamış. Planlanan konser tarihinden bir önceki gün Eurovision'a çıkmış olduğunu bu iptal sayesinde öğrenmiştim: Büyük ihtimalle düşük sıralarda kaldığı vs için konseri iptal etmişti. Ardından da "blog yazarı" birinin iptal hakkında organizatörlerle girdiği tartışmayı / mail trafiğini birkaçınız takip etmiştir internet üzerinden belki. Sonuçta, Sebastien Tellier'in tekrardan gelmesi planlanıyordu Türkiye'ye, bu da o etkinlikti işte. Pek sevemediğim bir isim olmuştu Sebastien Tellier, konser ardından da pek sevemedim, ayrıntılar sonra geçeceğim. Figli di Madre Ignota ise adını öncesinde hiç duymadığım bir isimdi, haklarında sadece Balkan esintili eğlenceli müzikler yaptıklarını öğrendim konser öncesinde, o kadar.

Festivali festival yapan şey de ortamıdır elbette. Bu konuda Lounge 102 Birthday, beni kesinlikle mest etti. Öncesinde Sepetçiler Kasrı'na gitmemiş birisi olarak, ulaşım sorunları kafamda dönüyordu elbette ( Resmi sitelerine girsem bir krokisi varmış, şimdi farkettim :D ). Eminönü'nde arkadaşlarımla kasrı ararken, sonunda doğru yere ulaşmayı başardım. 1600'lü yıllardan günümüze ulaşan bir mimariyi atlamak çok kolay değil. Doğru yerde olduğumu uzaktaki ilerdeki bir kalabalıktan tahmin etmiştim. O anda yanıma birisi yaklaştı: "İçerdeki konsere mi geldiniz? Bu etkinliğe çok kişi gelir mi sizce?". Sorunun sorulabileceği en son adamdım sanırım, yine de beni buldular, ve bir şekilde kısa cevap verip yoluma devam ederken arkamdan çağırmaya devam ediyorlardı ve tekrardan yanıma geldiler. Şahsen Ankara'da böyle bir etkinlik olsa, sayılı kişi geleceğinden emin birisi olarak, "sanırım katılım çok olmaz" dedim. Adamların derdi cd satmak için seyyar stand açmakmış :D "Sizin burada açtığınız standa etkinliğe katılanlar pek ilgi göstermez" diyecek olduysam da diyemedim elbette, özel bir radyonun etkiniği vs diyordum ancak. Üstüne "ben buraya Ankara'dan geldim, İstanbul'daki ilgiyi tahmin edemem" diyince adamlar daha bir şaşırdı, katılım az olur diyen kişi Ankara'dan konseri takip etmek için gelmişti :D Sonrasında içerde yeni tanıştığım arkadaşlarla konuşurken bu Ankara'dan gelme konusu açılınca, son derece emin bir şekilde "Tek sen varsındır böyle" dememiz durumu açıklar sanırım :D Neyse, dışarda sonrasında stand açtılar mı açmadılar mı bilmiyorum, çünkü içeriye bir kere girdikten sonra çıkmayı istememek delilik olurdu. Kendi çektiğim birkaç açıklayıcı fotoğrafı bu iletinin çeşitli yerlerinde görebilirsiniz. İç geçirmek serbest :)

Böyle bir kasırda festival düzenlemek ilginç bir fikirdi bence. 3 katkı binanın denize bakan kısmın nispeten dar bir sahil şeridi olduğu söylenebilir. Bu şerit üzerinde denize bakan ana sahne, girişteki geçişin hemen sol tarafında kalıyordu. Önünde 200-300 kişilik (maksimum, tahminimce) bir açıklık vardı sadece. Kalan taraflar bar ve çeşitli ürün standlarından oluşuyordu. En solda sahilin önünde kalan camlarla çevrelenmiş genişçe kapalı bir hol vardı. Akşam saatlerinde boş olan bu mekanda, gece başladığında DJ performansının gerçekleşeceğini öğrendim. Boş bulduğunuz takdirde oturabileceğiniz minderleriyle, 1.5 saatte bir sınırsız şarap tadımlık seanslarıyla bizleri pek bir mutlu eden Kayra - Leona standıyla, en önemlisi boğaz manzarasıyla, hatta ve hatta bahçesindeki saltanat kayığıyla ( bilsem o kayığı da alırdım çektiğim bir kareye) mest olmamak mümkün müdür? ( Cevabı bilinen sorular :) ) Ekşisözlük'teki yazdığı gibi: Manzara mükemmeldi, mekan büyüleyiciydi ve kaliteli bir etkinlikte, kaliteli insanlarla beraber olduğunuzu biliyordunuz.

Mekana girişte lounge fm'in Chill-Out İstanbul '07 CD'sinin promo bir versiyonunu veriyorlardı. Üzerinde katalog numarası bulunmamakta, plak şirketi sanırım Yeni Dünya (?), cd içeriği ise aynı. En ilgimi çeken ise Bonus Track oldu: Up, Bustle & Out & Şevval Sam - İstanbul's Secrets. Zamanında Up Bustle & Out'un, Şevval Sam'la beraber bir albüm yaptığını duyduğumda bayağı heyecanlanmıştım, ama dinleme fırsatım olmamıştı. Ardından etrafı keşfetme sırası geldi, mekanla ilgili izlenimlerimi yukarda anlatmıştım zaten:) Yani, sıra konserlerde!

Figli di Madre İgnota (İlk defa adını ezberden yazabildim, öğrenmişim sanırım:D), sahneye programda belirtilenden yaklaşık 15 dakika önce çıktı. Organizasyonlarda pek alışık olmadığımız bir şey bu, gecikmelere aşinayızdır sadece. Grup ısınma turlarında hızını almış olmalı ki hemen müziğe başladılar. Öncesinde takip etmediğim bir grup olduklarını belirtmiştim zaten, konser sonrasında da özel bir hayranlık duymadım kendilerine. Ama yiğidi öldürürken hakkını verelim: Yaptıkları işi hakkıyla yaptılar, sahneleri oldukça eğlenceliydi, şapkaları, giysileri, basçının rasta saçlarıyla, saksafon ve trompetle zenginleşen müziklerle, kancasına kolayca takıldığınız şarkılarla, hatta öğrendiğime göre ( :) ) bir ara çaldıkları Süt Kardeşler'in müziğiyle kendilerini izlerken oldukça keyif aldım. Özellikle aradığım bir müzik değildi belki, lounge fm'de de çalınan bir grup olduklarını da zannetmiyorum, ama eğlenceyi düzgün şekilde sundular, biz de rahat rahat eğlendik, ısındık :D

Ardından Nouvelle Vague bekleyişi başladı. Günün geceye dönmesi neredeyse tamamlanıyordu sahneye çıktıklarında. Hemen öncesindeki tadımlık şarap fırsatını elbette kaçırmamıştık :) Dolunaylı bir gecede Killing Moon ile başladı Nouvelle Vague konseri. Konserin ortalarına doğru sahnenin önüne gitmeye çalışmış olsam da, bunda başarılı olamadım, sahne önü oldukça kalabalıktı, ve öndeki basamaklar ne yazık ki yukarıya doğruydu, yani ilerledikçe sahneyi daha az görüyordunuz çoğunlukla. Seyircinin de ilgisini göz önüne alırsak bence performansların en yüksek noktasıydı Nouvelle Vague. Killing Moon'dan sonra Making Plan For Nigel'i çalmışalardı sanırım. Ardından gelen Blue Monday ile eğlenceye devam ettiler :D Human Fly, izleyen(ler)i zevkin doruklarına taşıdı, özellikle de başlangıcıyla. Bu şarkıyı diğerlerinden ayıran bir dokusu, gitar girişinde, ritmlerinde biraz country/blues havası var. Canlısında albüm kaydına göre daha yavaştı, daha vurguluydu. Vokaller ve yaratılan hava çok daha başarılıydı. Sonuçta hayatta 1-2 kere yaşanabilecek bir deneyim o anda yaşanmış oldu. Bir-iki şarkı sonlrasında "Too Drunk To Fuck" başladı. Normalde pek hoşlanmadığım (:) ) bir şarkı olsa bile, sözlerindeki başkaldırıyı ritmlere yansıtmasıyla, konserde insan biraz delice (de olsa) dans etmeye başlıyor. Şarkının sonlarına yaklaşırken seyircilerden küçük bir grubun (yaşça da) sahneye çıkması ve sahnenin iyice kaynamasıyla izlemesi de ayrı zevkliydi.

Just Can't Get Enough'ın başlamasıyla tekrar sahne yakınlarındaydım, şarkıdan yeterli dozu alıp şarkı bitince yan tarafta yer alan rahat izleme/dinleme mekanımıza dönmüştüm. 4 gün önce break'n'chill setim için seçmiş olduğum "This Is Not A Love Song", bir şarkı ardından başladı, sahneye yakın bir yerlere gitmem şarttı, kendi setim için en uygun görmüş olduğum şarkıydı sonuçta:D "Love Will Tear Us Apart", en çok beklenen şarkılardandı, olmadan olmazdı! Gittikçe yükselen, insanı başka diyarlarda bırakıp durulan, sonrasında tekrardan o en tanıdık melodilerden birinin tekrarının coşkuya dönüşmesiyle uzun süren bir mutluluk yaşattı Nouvelle Vague. Bu şarkıyla beraber konserin sonuna geldiklerini söylediler. Ancak ben bir bis bekliyordum, ve beklentilerim ne mutlu ki gerçekleşti, ve Nouvelle Vague sanırım gecenin en uzun performansını gerçekleştirdi :D

Sweet Dreams de yorumladıkları diğer şarkılar arasındaydı, albümlerinde bulamayacağınız bir yorum, ve bence albüme koymak da gereksiz, artık duyunca baygınlık getiren bir şarkı oldu bu şarkı. Onlar "This is our last song" dedikten sonra "this is not a last song!?" şeklinde bir dileğim daha vardı, ama her güzelliğin bir de sonu vardı :p. "In A Manner Of Speaking" çalmaya başladı son olarak, konseri bizlerin yanında izleyen ve sonrasında bolca sohbet ettiğimiz Ayşenur Abla ( :) ) şarkıyı hemen tanıyıp, sonrasında beni şarkının uzun bir video kaydını almaya teşvik etmese, ben hayran hayran şarkıyı dinliyor olurdum, fırsatı da kaçırırdım sanırım :D

Yukarda konserde çaldıkları 10 adet şarkıyı listelemişim, şu anda hatırlayamadığım 3-4 şarkıyı da hesaba katarsanız 1 saati biraz aşan bir konseri geride bırakmıştık. Unuttuklarım arasında sizlerin hatırladıkları varsa iletirseniz güzel bir katkı olabilir bu yazıya ;)

Sıra Sebastien Telier'e geldi elbette. Sebastien Tellier planlanandan 15 dakika geç çıktı sahneye ve 1 saat boyunca sahnede kaldı. Sadece ilk albümünü ve son albümü biraz dinlemiştim. Daha ben ilk albümündeki avant-garde tadı sindiremeden son albümünde synth-pop'a kaymış olması beni kendinden yeterince uzaklaştırmıştı zaten. Air ekolünden beslendiğini duyuyordum, ama Air'in özellikle o ilk zamanlarındaki tadı almaktan çok uzaklardaydım albümlerini dinlerken. Sığ şarkılarla uğraşan bir isimdi bence, yurt dışında da downtempo takipçileri arasında pek saygı gören bir isim olduğunu düşünmüyorum. Uzaktan izlemeye başladım konseri. Tanıdık melodiler geliyordu kulağıma, son albüm ağırlıklı çalacağını biliyordum, zaten Sexuality albümünün turnesinde değil miydi? :) Divine ile bayağı eğlendiğimi hatırlıyorum, elimde gerekli belgeler de mevcut :D Birkaç şarkı sonrasında sahne önüne doğru aradan bir yol bulupğ rahatça geçtik ve bol bol fotoğraf çekme, sahneyi yakından göreme fırsatı yakaladım böylece. Sahnede Sexuality temasına uygun olarak birkaç ufak görsel vardı, ama Sebastien Tellier'in tavırları bazen fazla oluyordu (mikrof standında geziniyordu elleri sürekli?) Kilometer, Sexual Sportswear diğer hatırladığım şarkıları arasında. Sebastien Tellier'in önünde beyaz, köşeli bir elektro gitar vardı, sahenin arka taraflarında ise davul (elektronik padlerle de desteklenmiş) ve 2 synth. En "rock" zamanlarını yaşadı festival Sebastien Tellier ile, arada baya baya gitar riff'i dinlediğimizi hatırlarım (belgeler yine elimde var:) ) sonuçta, az önce bahsettiğim gibi, sakin hafif avant-garde şarkılar yerine birazcık rahatlamış bünyeleri dans ettirebilecek, şarkı söyletebilecek bir konser vardı karşımızda.Türkiye'de bu adamın neden bu kadar büyütüldüğünü, üzerine bu kadar tartışıldığını ve tanındığını anlayamıyorum. Bu da son yorumum olsun kendisi hakkında :D

Ve işte en unutulmaz zamanlara geçiyoruz. Sebastein Tellier bittikten sonra etkinlik sayesinde tanıştığım arkadaşlar için gece bitmişti, ama Ankara'dan dZihan & Kamien'i de görmek içn gelen benim için daha etkinlik bitmemişti (nasıl olursa eve ulaşırım diyordum:) ). Sol tarafta yer alan camla çevrili kapalı holde dZihan mikserlerin başına geçmişti bile oraya girdiğimde. Çoğu izleyici yavaş yavaş Sepetçiler Kasrı'ndan çıkıyordu, o nedenle içerde sayılı kişi vardı, sonrasında içerde yaklaşık 80-100 kişi bulunuyordu en fazla, ama bu sayıda da uzun süre kalmadı katılım. Size mekanı şöyle özetleyeyim: Mekanın dışında mekanı çevreleyen yerlerde minderlerin olduğu bir koridor vardı, hemen boğazın yanında. (Yan tarafta koridorlardan çektiğim bir fotoğrafı görebilirsiniz.) Mikserlerin arkası denize dönüktü ve içeriye bakıyordu. DJ'leri arkasındaki kapı açıktı, dışarda da oturan ve konuşanlar vardı. Turntablelar ve mikser hemen yer seviyesindeki bir masaya kurulmuştu, ve en öne geçebilmek çok çok kolaydı :) Hemen yaklaşıp hem izlemeye başladım, hem de ritmlere uymaya devam ettim. Masanın üzerinde 2 turtable, 2 cdj1000 ve 4 kanallı bir mikser vardı. Ayrıca ipod'u da saymak gerekli: bir ara dZihan ipod'dan bir şarkıyı başlattı, ama touchwheel sorun çıkarınca sanırım bunun canlı bir dj perforrmansında pek de iyi bir fikir olmadığını anladı :)

Mekanı ve diğerlerini bir kenara bırakalım, müziğe geçelim. Girdiğimde mikserin başında dZihan vardı. Yüksek tempo, elektronik ağırlıklı, ama bol katmanlı şarkılar çalıyordu en başta, uzun süre. İnsanları dans ettirmek odaklıydı diyebilirim. Bu arada ön tarafta kendimce müziğe uyum sağlarken, bir taraftan da dZihan'a yaklaşıp: "Would you play some more downtempo jazzy vibes?" demeyi düşünüyordum (tek cümle yeter:D ) Tam bu arada "Sliding" şarkılarını bağladılar, ben de sustum tabi:D Sonra yeniden diğer şarkılara dönünce ben ne zaman yanaşıp şu aklımdakileri söylesem vs diye düşünürken yanımda duran bir beyaz tshirtlü sırt çantalı bir genç (20'lerinde işte:) ) dZihan'a yanaştı, bir şeyler söyledi. Sonrasında ona sordum ne konuştuğuu, Türkçe bilmediğini söyledi :D Detroit'tenmiş, 2-3 ay türkiye'de kalmak üzere gelmiş. Bir eğitimden bahsetti, ama ne olduğunu hala çözebilmiş değilim :D Neyse, o da kendi şarkılarından daha çok çalmalarını istemiş. Ardından müzikleri dinlemeye devam ettik, After da çalan şarkılar arasına girmişti, şarkı bitince miksere yaklaşıp "thank you" diyebildim sadece:D Bu sırada bir ara Detroit'li arkadaş ( :) ) ortadan kayboldu. "Get up, get on up" sözleriyle bildiğimiz James Brown - Sex Machine'in bir remixi girdi, coşturdu coşturdu coşturdu. Bu arada dZihan arka tarafa geçmiş ve yerini Kamien almıştı, böylece ikilinin beraber geldiğini anlamış oldum:D Kamien de benzer bir müzikal çizgide ilerlemeye devam ediyordu. O anlarda Detroit'li arkadaşın arkada dZihan ile konuştuğunu gördüm, nasıl atlamıştım aslında arka tarafa geçmenin çok kolay olabileceğini :D Ve ben de yavaş yavaş oradan çıkıp deniz kenarındaki koridorda hedefe doğru ilerlemeye başladım :)

"Merhaba, ben Türk bir hayranınızım" şeklinde başladığım lafa, Ankara'dan, 5-6 saatlik yoldan geldiğimi de ekledim :p Benim için en önemlisi onları onları bir orkestrayla izleyebilmekti, bu beklentimi de aktardım. Hatta 2003 yılından beri yeni albüm çıkarmıyorlardı, albümün zamanı gelmişti belki de? Söylediklerimi ilgiyle dinleyen dZihan, sonunda gelecek seneye planları olduğunu belirtti. Hem bir albüm, hem de belki de başka bir canlı Türkiye konseri planlananlar arasında varmış. Birinci ağızdan aldığım bu bilgilerle, gelecek sene dZihan & Kamien'in haberlerini yakından takip etmem gerektiğini anladım :) Ardından, oraya giderken de düşündüğm imza alma kısmına geldi sıra. dZihan'ın yanından duran Detroit'li arkdaş, kalem konusunda yardımcı oldu, ve etkinlik başında aldığım ChillOut İstanbul CD'sinin arkasına bir imzayı kapmış oldum:D

Sonrasında dZihan başka bir köşeye geçti. Bana manzaranın keyfini ve içerden dışarıya çıkan müziğin keyfini yaşamak kalmıştı. İçerde duranlar bu sırada baya azaldı, müzikler de umduğum eksene kaymaya başladı :D O anda aklıma geldi, neden bir fotoğraf çektirmiyordum ki dZihan'la. İkisinin de mikserin başında olduğunu görmemle birlikte beklemeye başladım. Yanımda duran birinden fotoğraf çekip çekemeyecğini sordum, tamam dedikten sonra, içerde duran Kamien'e doğru seslendi: "Burada sizinle fotoğraf çektirmek isteyen birisi var." Bekletmemek istedi sanırım :D Sonrasında Kamien'le konuşmaya başladım, benzer şeylerdi çoğunlukla, bu sefer "büyük" bir hayranları olduğumu söylemiştim lafa başlarken. Ve Kamien, fotoğraf çektirmek için mikserin başına geçmemi önerdi! Sonrasında ben de DJ'likle ilgilendiğimi, müziği insanlara ulaştırmayı çok istediğimi anlattım. "Bol şanslar, başarılar" sözlerini daha işin başındayken takdir ettiğim bir ikiliden duymak çok güzel bir deneyim. Mikserin başına geçerken biraz aletlerden bahsetmeye başladı çok basitçe, ben de "biliyorum, cross fader falan:p" gibi bir şeyler diyordum. Ve fotoğraf çektirirken elim crossfader'a doğru gitti elbette ( keskin bir curve ayarı olsa mesela :p ). Ve fotoğraf çekilmişti! Arkamda boğaz, önümde mikser ve turntable'lar, yanımda müziklerini takdir ettiğim biri ikili. Mükemmel bir kombinasyon :D İkinci bir fotoğraf daha aldıktan sonra, dZihan'ın bana bir plak uzattığını gördüm: Kendi planklarından birisiydi: dZihan & Kamien'in ilk resmi plağı! gerekli bilgiler linkte. Plak elimde dururken önce teşekür ettim, ve ardından gelen "I'm Speechless". Elimde imzalı cd ve plak, iyi geceler diliyip, eve daha geç kalmadan dönüş yoluna çıkmaya karar verdim.

Aslında dZihan'la konuşurken ortaya çıkan önemli bir konu vardı. Ankara'dan olduğumu söyleyince, Ankara'da da onları takip eden çok sayıda kişi olduğunu düşünebilirlerdi. Şehri özellikle sormuştu çünkü. Konser yeri olarak Ankara yerine İstanbul'un daha iyi bir seçim olacağını düşündüğümü söyledim. Burada Saklıkent'te Crazy P konserindeki az katılımı ve Tosca'da da gerçekleşen benzer durumu düşününce, onları böyle güzel mekanlarda kalabalık seyirciyle izlemektense, kapalı, havasız mekanlarda, ilgisiz insanlarla izlemek pek hoş olmaz, grup da seyirciden etkilenir elbette. Bugün az önce şunları söyledim msn'de konuşurken bir arkadaşla: "İstanbul'dan dönünce Ankara'nın kültüründen, insanlarından iyice soğumaya başlıyorum." Ruhsuz bir şehir Ankara, insanları gereğinden fazla kasıntılı, hayat gereğinden fazla zorlaştırılmış, baskı altında. İstanbul'un güzel taraflarını gördüğümden belki bu fikirler, ama gerçek olan bir şey var: İstanbul bir seçimler şehri! Ben mi? En başta İstanbul'u seçiyorum elbette. Yazımın sonunda hikayemi bu sonuca bağlayacağımı baştan planlamıştım :)

Bu yazıyla, blogumu günlüğe çevirdim sanırım biraz, ama amaç müziği (ve hayatı) paylaşmak bir şekilde. Hem böyle bir yazı kesinlikle bu blogu hak ediyordu :D Zaman geçtikçe unutmaya meyilli birisiyim, elimden geldiğince güzel zamanları hatırlayabilmeyi istemek ve bunları paylaşabilmek oldukça doğal bir süreç.

Bu yazıyı baştan sona okuyan birisi varsa, tebrikler :) Eminim özellikle sizlerin yorumları vardır, başta "neden bu kadar vaktimi çaldın" olabilir mesela :p Sadece aralarda italik kısımları seçenlere ise: Merak etmeyin, kalın ve italik fontlarla belirtmediğim yerlerde kaçırdıklarınız sadece bir gece hikayesi :)

20080802

dZihan & Kamien - Live in Vienna

somafm maceralarımdan birisindeydim, beat blender ya da groove salad kanalıydı, tam hatırlamıyorum. Bir anda çalan şarkı dikkatimi çekti, ismine baktım: dZihan & Kamien - Ford Transit. Duyduklarım karşısında etkilenip, ufak bir araştırma turu yaptım. Bu esnada "Streets of Istanbul" adında bir şarkıları olduğunu öğrendim. Ve bu, benim için -şu anda sizleri için de olabilir- sonrası için bir spoiler'dı aslında:) . dZihan & Kamien nasıl bir müzik üretir, bakış açısı nedir, başlıkta neden "live in vienna" yazıyor gibi sorular üzerine bilgi almak üzere buyrunuz yazıya:)

dZihan & Kamien, ismini, grubu olusturan iki kişinin soyadından almış : Vlado dZihan ve Mario Kamien. Vlado dZihan Bosna'lı, Mario Kamien İsviçreli. Onları bir araya getiren / güç veren şey de doğu (özellikle Türk ve Arap) melodilerine olan hayranlıklarıymış. Şarkıları, batının jazz'ını, elektronik müziğin ritm yapısını, heyecanını, doğunun da melodilerini en iyi harmanlayanlar şarkılar arasında yer alıyor çoğunlukla. 2000 yılından bu yana 3 ana albüm (Freaks & Icons, Gran Riserva ve Fakes), bir de remix albüm (Refreaked) çalışmaları var. Albümlerindeki kadrolar incelendiğinde Türk isimlere rastlamak mümkün, discogs sayfalarindan bilgilere ulasabilirsiniz (Live in Vienna konserinde yer alan müzisyenleri hemen aşağıda da bulabilirsiniz.). Beraber çalışmayı en çok istedikleri isim ise Sezen Aksu imiş, şaşırmadım desem yalan olur. (Sezen Aksu, benim için ufaklığımdaki tatil yolculuklarımda arabada saatlerce çalan şarkılara sahip bir isimdir, daha fazla ilgi göstermişliğim yoktur. Bu nedenle de sadece eğlenceli şarkılar yapar diye bilirim :p ) Bir grubun doğu-batı entegrasyonunu amaçladığının söylenmesi ilk başta dikkatimi çekebilen bir özellik olsa bile, asla sonuca kısa yoldan ulaşmaya çalışmam:) En sevdiklerim, anlarıma bıraktıkları etkileri biriktirerek zamana karşı savaş vermişlerdir ve downtempo'da kilit nokta, kalite, ambiyans, groove, prodüksiyon, hatta esinlenilen sesler ve yerlerdir. Evet, dZihan & Kamien, müziklerinde doğu ezgileri kullanıyor, ama bu amaçları değil araçları. Albümleri son derece akıcı, doğal bir şekilde birleşen sesler içeriyor, uyumlu kültürel bir köprü gibiler. Bu köprünün daha çok batı tarafı için müzik yapıyorlar ve batıya hitap ediyorlar denilebilir. Bu görüşü destekleyen en temel nedenler de doğuya ulaşmanın daha zor olması ve dZihan & Kamien'in müziklerinde doğuyu tatlandırıcı olarak kullanılıyor olmaları bence.

Grup hakkında giriş bilgilerinden sonra gelelim yazının ana amacına. İlk, "Ford Transit" isimli sarkılarını duyduğumu söylemiştim soma fm'de, ama bunun canlı bir kayıt olduğunu söylememiştim. Nasıl Bonobo'nun canlı performansı konusunda hayranlıkla dolu ön izlenimlerim varsa ( bunun asıl nedeni son derece zengin bir sahne ve müzik görselliği, böyle bir izlenim için fotoğraflara, sahnede duran müzisyenlere ve bonobo'nun geçmiş albümlerine bakmak yeterli. ) aynı şeyi dZihan & Kamien için de söyleyebilirim, hatta bu sefer söylediklerimi kolaylıkla ispatlayabilirim, "Live In Vienna" albümü sayesinde. Sahnede yaklasik 20 müzisyen, samplerlar, keyler, synthler, perküsyon, gitar, bas, turntable, vazgeçemedikleri "yaylılar", gereken yerlerde vokaller... Konseri dinlediğiniz süreç içerisinde kendinizi uyuma, ambiyansa ve pek çok zaman funk'a bırakmaniz bence mutlak:) Downtempo genel janrında böyle resmi orkestral yapıyla desteklenen konser albumlerine ulaşmak pek kolay değil, diğer yandan tarzı bir kenara koysak bile, da bu kalitede bir konseri de bence ne tarz müzik takipçisi olunursa olunsun dinlemek, fikir sahibi olmak önemli:)

Vienna konseri kaydını dinlerken, ufak bir karşılaştırma yapma fikri oluştu kafamda. Bu konserin kayıtlarına ulaştığım sırada, Brooklyn Funk Essentials'in In The Buzzbag isimli albumlerine de ulaşmıştim (önceden biraz da olsa dinledigim bir albümdü). Brooklyn Funk Essentials konseriyle ilgili izlenimlerimi de burada paylaşmıştım, yani konser grubun performansları ve albumleri konusunda bir miktar deneyim sahibi olduğum söylenebilir. Müziğin ruh üzerine bıraktığı etki düşünüldüğünde Brookly Funk Essentials dinlerken mutlu olan bir kişi, bu konseri dinlerken (izlerken ya da, orada olmak apayrı bir deneyim olurdu!) zevkten dört köse kesin :) Kısa süren karşılaştırmanın kısa sonucu: bence dZiahn & Kamien'in müziğinde her şey çok daha doğal, çok daha yerinde, çok daha heyecanlı, çok daha groovy :)

Aldığım keyfi en yüksek noktaya taşıyan şarkılar ve birkaç ufak not da şöyle:
* basmati (vokal samplelari! ister dans edin, ister yayılıp keyfinize bakın [chillout tanımlarım bölüm 2:D] )
* before (ambiyans! )
* slidingdub (funk!)
* drophere (güzel bir easy listening tadı)

Live In Vienna konserinde yer almış müzisyenler:

* Çello - Özer Arkun
* Kaval - Türker Dinletir
* Darbuka - Misirli Ahmet
* Saksafon - Levent Altindag
* Trombon - Aycan Teztel
* Trompet - Senova Ülker
* Viola - Ibrahim Sentürker
* Violin - Adnan Karaduman , Ayhan Senyaylar , Baki Kemanci , Erhan Senlayar , Sürkü Büyükcinar

Yabancı kadro da şu şekilde:

Bas - Willi Langer
Co-producer - Christian Kardeis
Conductor [Strings] - Christian 'CK' Kardeis*
Davul - Andrew Small
Gitar, Sampler - Kamien
Keyboard, Piano - dZihan
Perküsyon - Sammy Figueroa
Turntable - DJ "Mangito" Mango*

Sanatçılar albümün discogs girdisinden alınmıştır. Görüldüğü üzere canlı orkestranın önemli kısmı "biz"den :)

Yazının sonunu biraz genel bir değerlendirmeyle bağlamak istiyorum: Modern batı müziğinde artık doğu'ya daha çok bakılıyor ilham için, çünkü doğu onlar için 'yeni' olan, 'farklı' olan, yepyeni seslerle, müzik dokularıyla çalışma imkani buluyorlar. Ve bunları yaratıcılık ya da ilgi çekmek amacıyla kullanan pek cok isim var. Müzik yolculuklarının bir evresinde, bir şekilde doğu'ya, belki de bizim topraklara uğruyorlar. (Jens Buchert de bu isimlerde birisi örneğin.) Artık yeni şarkıları dinlerken gerek türkçe sözlere, gerek bu tarafların etnik enstrümanlarına, düzenlemelerine rastlarsak modern ritmler arasında, çok da şaşırmamak gerekli :)

20080721

break'n'chill / @ locus solus

Kesin olarak bildiğim bir şey varsa, o da müzikle uğraşmadan duramadığım :) Ve bu uğraşı zaman geçtikçe farklı formlara bürünüyor. Yıllarca gitarla uğraştım, bu süreçte farklı tarzlar çerçevesinde dolandım, sonrasında bağımsızlığımı ilan ettim :) ve kendimi yeni müzikler dinlemeye adadım. Açıkçası yaklaşık 2 sene önce gerçekleşmiş bu ayrım, gelişim ve değişim sürecini inanılmaz şekilde hızlandırdı, aylar geçtikçe hem yenilikler arıyordum, hem de eskileri daha iyi anlamaya başlıyordum. Bu konuda söylenebilecek belki çok şey var, ama bu başlığın asıl amacı günümüze yaklaşmak: dinlediğim ve sevdiğim müzikleri başkalarıyla paylaşabilmek, ve bu arada müzikler yoluyla kimliğimi yeniden bulmak ve anlatmak. Locus Solus'un da yardımı ve katkılarıyla, artık şarkılar bambaşka anlamlar ve işlevler kazanmaya başladı: şarkılar artık bir akışın parçası, ve belki de çok yakın zamanda en temel enstrümanım! İşte bu yöndeki ilk ciddi adımım, yaz süresince devam ettireceğim program hakkındaki bilgiler:


Geçmişten beslenen, geleceği bugünden oluşturan derin sinematik downtempo müzikler.

Jazz ve hip-hop odağında, nu-jazz'dan bossa-nova'ya, acid-jazz'dan lo-fi'a, chillout'tan break'lere uzanan bir zenginlik içerisinde, özel derlenmis ve mikslenmis bir müzik deneyimi. Elektronik ve akustik öğelerin karşı konulamaz uyumu.

Akıcı ve farklı bir akşam için, perşembe akşamları 21:00-23:00 arasında Locus Solus.

Hazırlayan ve çalan:
Adil Yalçın

Etki oluşturan plak şirketleri:
Ninja Tune, Schema, Eighteenth Street Lounge, Compost, Mo' Wax, Jazzland, Tru Thoughts, Sonar Kollektiv, WARP...

Ve seçilenlerden bazıları:
9 Lazy 9, Amon Tobin, Bebel Gilberto, Boards of Canada, Bonobo, Bugge Wesseltoft, The Cinematic Orchestra, Club des Belugas, De-Phazz, The Dining Rooms, DJ Krush, DJ Shadow, dZihan & Kamien, Fila Brazillia, Fink, Fragment Orchestra, Funki Porcuni, Gotan Project, Kyoto Jazz Massive, Lemongrass, Mo' Horizons, Nicola Conte, Nightmares on Wax, Nostalgia 77, Quantic, Portishead, RJD2, Skalpel, St. Germain, Thievery Corporation, Tosca, Wax Poetic, Zero 7

****

Tanıtım burada sona eriyor. Bu programla beraber yenilikler peşinde olduğumu da biliyorum, bir süre sonra sadece bir mouse ve sadece şarkıları birbirine bağlamak yetmeyecek. Tıpkı gitarıma midi controller aldıktan sonra, artık sequencer ve samplerların yakın ilgi alanıma gireceğini bildiğim gibi.

Tekrardan break'n'chill 'e donmek gerekirse: Uygun olabilecek herkesi, başka hiçbir yerde duyamayacağı sesleri dinlemek ve locus solus'ta dinlenmek ve rahatlamak (chill? türkçesini bilen varsa yorumlara beklerim:) ) üzere beklerim.

Not1: Alt katta çalıyorum.

Not2: Listeyi planlama kısmının ne kadar uzun sürebildiğini bir bilseniz şaşırırsınız, 20000 şarkılık bir arşiv arasından 2 saati derlenmek hiç kolay değil :) ve bu süreçte kendime göre pek çok standartım var, en basitlerinden örnek vermek gerekirse: aynı şarkıyı 2 kere çalmamak, farklı haftalarda bile olsa :)

20080502

Zamanda yolculuk

[[ Bu iletinin başlığı "zamanda yolculuk", bu başlığı kullanmamın nedeni ise içerikteki yazıyı, bugüne kadar yakın zamanda yazdığım çeşitli yazılardan derlemiş olmam. ]]

Birkaç Link

Gilles Peterson'ın listeleriyle başlayan, sonrasında dinleyici oylarıyla şekillenerek devamı gelen 'en iyiler' listeleri:
http://en.wikipedia.org/wiki/Worldwide_Winners
( Bonobo hakkında bir yazı okuyordum, Days To Come albümü, bu listede 2006'nın en iyi albümü olarak yer alıyor. Tüm listeyi bulup okumam şarttı :D )

Gilles Peterson hakkında basatap'ta yayınlanmış oldukca ilginc bir yazı. Yenileyici fikirler var oralarda bir yerde.

Calmscape:
http://www.calmscape.com/
"the biggest portal for chillout, ambient and downbeat music on the internet"
"We cover music in the categories of chillout, lounge, downtempo electronica, ambient, nu-jazz and soft trip-hop + a few more sub-categories related to those. We don't cover new age music and smooth jazz." İçeriğin oldukça iyi seviyede olduğu hoş tasarımlı bir site.

Radiohead'in 2 Nisan tarihli performansının orta/yüksek kaliteli ses kayıtları:
www.radiohead-notforprofit.com/
( sanırım biraz dinlemiş oldum In Rainbows'u böylece (sonradan gelen not: evet, bu albümü dinlemeye karşı direnç göstermeye devam ediyorum:) ), tanıdığım şarkılardı çoğunlukla. Bir Tourist'in, bir Lucky'nin yarattığı etkiyi yaratamadılar, Arpeggi ve House of Cards en dikkatimi çekenler oldu öncesinde tahmin ettiğim gibi, performanslarında yer verdikleri Everything In Its Right Place ise yine mük-kem-mel, yine en iyi ! )

Yerlerini Sağlamlaştırmış Albümler...

(Yaklaşık 1 yıl önce başlayan yeni müzik arayışlarıma aldığım en güzel cevapları derlemek istemiştim bir ara, sonuç beni etkilemeye devam ediyor:) ...)

Bebel Gilberto - Bebel Gilberto
Boozoo Bajou - Satta
Bugge Wesseltoft - Moving
DJ Shadow - Endtroducing
Four Tet - Rounds
Gotan Project - La Revancha del Tango
Hooverphonic - İlk 2-3 albümünden güzel bir karma üretilebilir:)
Kruder & Dorfmeister - The K&D Sessions (klasik diye bahsedilir her yerde)
Kyoto Jazz Massive - Spirit of the Sun
Lamb - Lamb
Morcheeba - (albüm ismi veremiyorum)
Nicola Conte - Jet Sounds
Oi Va Voi - Laughter Through Tears
RJD2 - Deadringer
St. Germain - Tourist
The Future Sound Of London - Dead Cities
Tortoise - TNT ve Millions Now Living Will Never karması
Tosca - Suzuki
Urbs - Toujours Le Même Film (şahsen severim, ama çok süper değildir)
UNKLE - Psyence Fiction
Wax Poetic - Wax Poetic (konserde iyi değildiler hiç ama:) )
Xploding Plastix - Amateur Girlfriends Go Proskirt Agents
Zero 7 - Zero 7

Eighteenth Street Lounge Music'den:
Thievery Corparation - The Richest Man in Babylon, The Mirror Conspiracy ve pek çok miksleri:)

Ninja Tune'dan:
Amon Tobin (bence modern zamanların en önemli müzisyenlerinden, tüm albümleri dinlenmeli, saygı duyulmalı)
Chris Bowden - Slightly Askew (4 sarkilik süper bir full-length albüm)
Clifford Gilberto Rhythm Combination - I Was Young And I Needed The Money
Flanger - Nuclear Jazz
Jaga Jazzist - The Stix
Loka - Fire Shephards
Skalpel - Skalpel ve Konfusion
The Cinematic Orchestra - Everyday (!)
9 Lazy 9, Fink, Funki Porcuni, Mr Scruff, The Herbaliser karmasının da tadından yenilmez:)

Tru Thoughts'dan:
Quantic - (Albüm seçemiyorum)
Nostalgia 77 - (Albüm seçemiyorum)
The Limb Twins - Tales From Beyond The Groove (Quantic Side-Project, çok sağlam değil, ama kendi içerisinde ilginç ve eğlenceli)

Warp Records'dan:
Boards Of Canada - Music Has The Right To Children ve The Campfire Headphase
Squarepusher (İsmi yeter)
Aphex Twin (İsmi yeter)

Diğer Öneriler

Autechre - Amber (2004, Warp)

Elektronik ve ambient'in uç noktalarında, radyolarda calan müziklerden çok daha organik ve duygusal, zamanının ötesinde, zekice. mutlaka dinlenmeli. daha da minimal'e gecmek isteyenler için uğranılması gereken nokta: aphex twin, selected ambient works serisi. Dipnotlar:
* Albüm kapağındaki fotoğraf Kapadokya'da çekilmiş.
* Beauty lies in ambience.

Forss - Soulhack (2002, Sonar Kollektiv)

Elektronik / future jazz ağırlıklı bir albüm. Çok aydınlık müzikler beklemeyin, birazcık keskin, ama asla yorucu değil. Yoğun sample kullanımıyla oluşturulmuş, derinliğiyle etkileyici bir albüm. abstract müziklerden hoşlananlara şiddetli tavsiye.

The Dining Rooms

Lounge (downtempo / chillout / biraz nujazz) türünde işler üreten İtalyan bir duo. Tre ve Numero Deux albumleriyle onları dinlemeye başlayabilirsiniz ( geçmişten başlamak iyidir:) ) Versioni Particolari albümlerinde de Nicola Conte, Four Tet, Cinematic Orchestra remixleri var. Dikkat, takıntı yapabilir, her an dinlemek isteyebilirsiniz. ( her iyi lounge albümünün yarattığı ortak etkiyi paylaşıyor kısaca. )
* yemekleri de -söylendiği üzere- bu kadar güzel midir acaba İtalyanların:D isimden yaklaşmış görünüyorlar, dining rooms.

20080130

Crazy P. ve Saklikent Konseri

Düzgün bir konserin eksikliğinin can sıkıntısıyla Saklıkent'in sayfasına girdiğimde farketmiştim bu konseri sanırım. O sıralar Crazy P. ismini pek tanımıyor olmama rağmen, konserle ilgili tanıtıcı yazı oldukca ilgi çekiciydi:

"Aylık IDJ dergisinin Ocak 2006’da hazırladığı “elektronik müzik” dosyasında günümüzün en iyi canlı müzik performansına sahip gruplarının başında gösterilen Crazy P, ilk defa Ankara da sahne alacak."

Crazy P. ismini biraz araştırınca hemen Radar Live 2006'daki canlı performans kayıtlarını buldum youtube'da. Benim için heyecan verici bir deneyimdi. Size de sunayım bu lezzeti hemen:



Ayrıca kendi müzik arşivimde de bir şarkılarının bulunduğunu farkettim. Thievery Corporation'ın The Outernational Sounds derlemesinde (sonrasında ilk albümlerinde yer aldığını öğrendiğim) "3 Play It Cool" şarkıları yer alıyordu. Süper bir downtempo şarkısıymış kendisi. Barry White'ın "cool" konusma havasını oldukça andıran vokaller eşliğinde (bakınız Can't Get Enough Of You Babe şarkısının girişi:) ), zaman zaman groovy, zaman zaman trip-hopla karışık elektronik tınılı sağlam bir şarkılarına ulaşmıştım böylece.

Grubun bilgilere ulaştıkça yavaş yavaş müziklerine olan ilgim artmaya başlamıştı. Crazy P.'nin şu anda Shiva Records dahilinde yer aldığını öğrendim (öncesinde Paper Records'talarmış). 4 tane uzun çalarları vardı, hepsini bir şekilde dinleme şansını yakaladım konser öncesinde. Bu albümleri sıralamak gerekirse:


[1999] A Nice Hot Bath With {PAPCD004}
[2002] Wicked Is Music {PAPCD016}
[2003] 24 Hour Psychedelic Freakout {SHIVACD 001}
[2005] A Night on Earth {SHIVACD 009}

İlk albümlerinde sample dışında vokal kullanmamışlar ve 2. albümlerinden itibaren bayan vokallerine kavuşmuşlar. İlk albümlerinden itibaren house-downtempo müziğine zengin örnekler kazandırdıklarını düşünüyorum. Konser öncesinde albümleri arasında bir favorim olamamıştı açıkçası, her albümde çok hoşuma giden şarkılar vardı mutlaka. Her albüm, öncekilere göre daha çok vokal içeriyordu yalnız:)

Biletler alınmış, sıra konsere gelmişti artık. Çok yoğun kalabalık beklemesem de bu sağlam gruba bir miktar ilginin olacağını düşünüyordum, ancak kapı açılış saatinde sadece 6-7 kişi vardı konseri bekleyen, bu duruma çok şaşırdığımı itiraf etmem gerek=) Bu konuya tekrardan değineceğim sonra.

Kapı açılışından kısa bir süre sonra, DJ Fattish müziğe başladı. Oldukça sevimli birisiymiş kendileri. En başta downtempo/chillout şarkılarını miksliyordu. (keşke seçtiği şarkılarda daha çok jaz olsaydı). Bu sırada hem ben, hem kendisi çaldığı ritmlerden çok büyük keyif alıyorduk:) Sonrasında dans müziğinin ağırlık kazanmaya başlamasıyla birlikte setin gidiş yönü belirlenmeye başladı ve bas ritmler sabitleştiği andan itibaren uzunca bir süre house çaldı, yanılmıyorsam:)

Crazy P.'nin sahneye çıkması ise "yeni gün"ü bulmuştu. Saat 12'yi geçtikten sonra (ve hala az sayıda olan dinleyicilerin sabırsızlandığı anlarda) DJ Fattish CD çantasını kapattı, sahneden indi ve Crazy P, sahnedeydi.

Konser sürecini genel olarak özetlemek gerekirse: "Son albüm ağırlıklı, hareketli, (en önemlisi) son derece net ve keyifli" bir konserdi. Albümü canlı canlı dinledim gerçekten, her sesin tadını çıkararak:) Vokalsiz şarkılarından da bir örnek çaldılar ve bu örnek de son albümlerinde en sevdiğim şarkılardan birisi olan Bumcop'tı. O şarkıyı bildiğim ve canlı dinlediğim için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. O şarkı, içerisinde güzel bir yolculuk barındırıyor bence=) Diğer çaldıkları şarkılardan şimdi hatırladıklarım şöyle: Lady T, Can't Get Down(İki vokal olarak söylediler bu şarkıyı da), Cruising, You Started Something (The Wicked Is Music), Time İs Right(24 Hour Psychedelic Freakout),Sun Science. Emin olmamakla birlikte Night On Earth şarkılarını da çalmışlardı diye hatırlıyorum, unuttuğum birkaç şarkı daha var ayrıca (Şarkı isimlerini zaten bilmiyordum konsere giderken, bu listeyi konserden yaklaşık 2 hafta sonra çıkarmaya çalışıyorum:) ).

Yaklaşık 1 saat süren bir performanstan sonra, bir ara alıp sonrasında döneceklerini söylediler. Grubun sahneden ayrılmasından bir süre sonra enstrümanların toparlanmaya başlağını gördük ve sonunda sahnedeki bir görevli, konserin bitmiş olduğunu söyledi. Nedenini ise tahmin etmek zor değildi: Seyircinin azlığı ve ne yazık ki ilgisizliği. Bence, konserin tanıtımını çok sınırlı tutulmuştu, bu da katılımı düşürmüştür sanırım. Genelde oldukça eleştirel yaklaşmaya çalışan (aldığım keyfi bozmadan tabi=) ) yaklaşmaya çalışan ben bile konseri, çalınan şarkıları, performansı, ortamı bu kadar beğenişken insanların konsere olan ilgisizliği günün yorgunluğundan mıdır sadece bilemiyorum. Vokalleri sahnede kendini kaybedercesine dans ederken sadece kıpırdanmalar oluyordu karşısında, sahne önüne doğru gelenleri desteklemeye çalışıyordu arada sözleriyle:)

Bu konserin sonucunda grubun bir daha Ankara'ya gelmesinin zor olacağını düşünüyorum, ve bu "tek" fırsatı kaçırmadığım ve rahat bir ortamda keyfini çıkardığım için konseri kaçıranları kıskandırmak niyetindeyim:) Crazy P.'nin performansı kısa sürmüş bile olsa, öncesinde Fattish'in çaldığı şarkılar müziğe doymamızda büyük katkı sağlamıştır (ilerleyen saatlerde artık tek ekseni sabit ritmler ve dans olan şarkılar çalmasına rağmen).

Konseri kaçırmış olsanız bile, bu grubu keşfetmenizi öneriyorum. Belki "en iyi" demek her konuda mümkün değil kendilerine, ancak yaptıkları işi sağlam, tatmin edici ve sürükleyici yapıyorlar.

Son not olarak da, Saklıkent'e ortam dekorasyonuna bir miktar önem verdiği için teşekkür etmek lazım. Boş alana masaların yerleştirilmiş olması ve tavandan sarkan süsler ortamı bu ferah müziğe çok güzel hazırlamıştı. Saklıkent'i çok fazla bilmem, ama o gün güzel müziklere güzel ortam hazırlamaya çalıştıklarını gördüm.